Yüz Okuma Sanatı
Bir insanı yüzüne bakarak tanımak mümkün mü? Burnunun şekli, gözünün rengi kim olduğunu belirleyebilir mi? Antik inanç sistemlerinden bugüne uzanan bir yolculuğa hazırsan, hadi başlayalım! 👀
Yüz okuma sanatı, ilk kez milattan önce 600 yıllarında Çin’de ortaya çıkmış. “Mien Shiang” adı verilen bu inanç sistemine göre, yüzümüzdeki organların dengede olması, mutluluğun bir işareti olarak kabul edilmiş. Dengede olan organ sayısı arttıkça, mutluluk seviyesinin de o oranda arttığına inanılmış.
Daha sonraları “fizyonomi” olarak isimlendirilen bu inanç sistemi, insanların yüz özelliklerine bakarak kişiliklerini, karakter özelliklerini ve hatta kaderlerini yorumlamayı amaçlamış.
Hipokrat, Aristo, Pluto… Eserlerinde fizyonomiye yer veren düşünürlerden sadece birkaçı. Aristo, insanların ruh hallerini yorumlamak için bu sistemi kullanırken, Hipokrat hasta teşhislerinde faydalanmış. Hatta Aristo’ya göre, bir insan yüzünün hayvana benzemesi, ortak karakterleri olduğu anlamına geliyormuş. “Yok artık!” dediğini duyar gibiyim, haklısın…😌
İsviçreli şair, yazar ve düşünür Johann Kaspar Lavater, bu alandaki en etkili figürlerden biri kabul ediliyor. Yüz okuma üzerine yazdığı eserleriyle Avrupa’da büyük yankı uyandırmış Lavater. Mesela, Balzac, karakter tasvirlerinde Lavater'e bolca atıfta bulunurmuş. Goethe’nin de Lavater’den çok etkilendiği biliniyor.
İşte böylece, yüz okuma sanatı, edebiyatta da kendine hızlıca yer bulmuş. Bunun en güzel örneklerinden biri, Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ın Tuhaf Hikayesi. Okuyanlar hatırlayacak: Kötü Bay Hyde güç kazandıkça, Dr. Jekyll’in görüntüsü etrafındakileri tiksindirmeye başlar. Ya da… başka bir örneğini Oscar Wilde’ın “Dorian Grey’in Portresi” eserinde de görmek mümkün.
Fizyonomi, Türk edebiyatına da yansımış elbette! Halid Ziya Uşaklıgil’in Lavater’den ilham alarak yazdığı bir kitabı var: Ruhun Lisanı
Yolun Zürih’e düşerse…
Bugün baktığımızda fizyonominin bilimsel bir temeli yok. Modern bilim ve psikoloji, Lavater’in fizyonomi üzerine iddialarını büyük ölçüde reddediyor. Diğer taraftan, yüz tanıma teknolojisi ve yapay zeka, insan yüzlerini tanımlama ve analiz etme konusunda kapsamlı çalışmalar yürütüyor. Tabii bu çalışmalar da, kişisel veriler ve gizlilik açısından tartışmalara konu oluyor.
Ancak her ne olursa olsun, Lavater’in yaptığı çalışmalarla kendi dönemine damga vurduğu, edebiyat dünyasını şekillendirdiği bir gerçek. Eğer bir gün yolun Zürih’e düşerse, Lavater’in 1778-1784 yıllarında Zürih’te yaşadığı evi ziyaret etmeyi sakın unutma! Turistler genelde fark etmeden, bu evin önünden geçip giderler… Sen öyle yapma, en azından bir selam ver😉
Zürih Rehberin Hazır!
Sadece Laveter’in evinde değil, her köşe başında farklı bir hikaye saklı Zürih’te. Dünya standartlarında müzeler, sanat sahneleri, yemyeşil parklar, göller, Michelin yıldızlı şık restoranlar...Yok yok. Ama en önemlisi, gözümüzle gördüklerimizin ötesine bakabilmek, hikayelere kulak vermek. Zürih’in gerçek ruhunu, Piri’deki sesli turla adım adım keşfedebilirsin💚
Unutmadan…
İngilizce okumayı seviyorsan, bu yayının global kullanıcılarımız için hazırladığımız İngilizce versiyonu da hoşuna gidebilir. İçerikler bazı haftalar benzer, bazı haftalar ise tamamen farklı…👀 Bu hafta gündemde çay kültürü ve Tokyo var. ☕
Herkese keşif dolu bir hafta sonu dileriz. Haftaya görüşmek üzere! 👋🏼